21 Aralık 2008 Pazar

Çağdaş Hıristiyan Düşüncesinde Öteki'nin İnklusivist Yorumu

Soteriolojik problemler öteden beri Hıristiyan ilahiyatında tartışılagelen konular arasında önemli bir yer teşkil etmiştir. Kurtuluşun ne olduğu, kurtuluşta kişisel ve tanrısal iradenin yeri ve bu çerçevede kurtuluşta kişisel istek ve çabaların mı yoksa ilahi rahmetin mi belirleyici olduğu gibi konular, erken dönemlerden itibaren Hıristiyan teolog ve araştırıcıların zihnini meşgul etmiştir. Kurtuluşla ilgili bütün bu problemlerin yanı sıra, son zamanlarda Hıristiyan geleneğinde üzerinde yoğunlaşılan bir diğer önemli tartışma konusu, kilise dışında kalanların, yani öteki din bağlılarıyla geleneksel herhangi bir dinsel sisteme bağlı olmayan ya da Tanrı, ahiret ve benzeri dinsel değerleri dışlayan kimselerin kurtuluş açısından değerlendirilmesi olmuştur.

Diğer din mensuplarının kurtuluş açısından konumu sorunu, Hıristiyanlık dışındaki diğer dinsel gleneklerde de üzerinde zaman zaman kafa yorulan önemli bir problem olmuştur. Genellikle dinlerin, kurtuluşu yalnızca kendisine hasreden ve bu bağlamda diğer inanç bağlılarının mutlak helak olacağını varsayan dışlamacı yaklaşımlarına karşın, başta Hinduizm ve Budizm olmak üzere çeşitli dinsel geleneklere ait bazı kaynakların ya da bu dinler bünyesinde ortaya çıkan bazı yenilikçi akımların, geniş halk kitlelerinin genel kabul halinde benimsediği kurtuluşta ötekini dışlamacı tavırlara karşı çıkmakta oldukları ve kurtuluş açısından daha evrensel ve kapsayıcı bir yaklaşım öngördükleri görülmektedir. Örneğin Ramakrişna, Vivekananda ve benzeri Hindu düşünürler, Hindu hakikat anlayışını merkez alarak diğer dinleri ve bunların bağlılarını da kapsayan bir kurtuluş öğretisi savunurlar. Tanrının herkese kendi konumuna uygun bir dinsel gelenek verdiği düşüncesinden hareketle Ramakrişna, yeryüzündeki dinsel çoğulculuğun Tanrının insanlara yönelik inayeti/rahmeti olduğunu ve tam olarak uygulandığında bütün dinlerin insanı en yüce gayeye götüreceğini savunur. Benzer şekilde Vivekananda da bütün dinlerin hakikat yolunda birer basamak olduğunu ve bunların hepsinin de iyi olduklarını düşünür. Yine ona göre bu basamaklar birbirini izlemekte, yani her bir basamak kişiyi bir diğerine iletmektedir (Yitik, 1998: 135-138). Gerek Ramakrişna'nın gerekse Vivekananda'nın diğer dinsel gelenekleri de kapsayıcı olan bu kurtuluş anlayışlarında kurtuluşun temeli olarak ele alınan hakikat ya da nihai gerçek fenomeninin Hinduizm merkezli olarak algılandığı gözden kaçmamaktadır.

Hinduizm bünyesindeki çeşitli kutsal metinlerde yer alan bazı ifade ve yaklaşımların, Hindu geleneğinde görülen bu kapsayıcı kurtuluş öğretilerine adeta ilham kaynağı olduğu görülmektedir. Bunların başında Rigveda I, 164'te geçen "aslında hakikat tektir; azizler onu farklı isimlerle çağırırlar" ifadesi gelmektedir. Bundan başka Sanatana Dharma (evrensel din ya da ezeli-ebedi yol/gerçek) anlayışı ve Upanişadlarda işlenen "bütün bireysellikleri de içeren ve her şeyin ötesinde mutlak aşkın olan, nihai gerçek/hakikat Brahman" düşüncesi de diğer dinsel gelenekleri aynı hakikate yönelik farklı yaklaşımlar olarak değerlendirmede referans olarak kullanılmaktadır (Yitik, 1998: 129; Hick, 1973: 131).

Hinduizme benzer şekilde Budizmde de diğer dinsel gelenekler, hakikate ulaşma konusunda birer vasıta olarak değerlendirilmekte ve Dharma'nın farklı görünüşlerinin kısmen de olsa bu geleneklerde yansıdığı kabul edilmektedir (Hick, 1987: 331). Aynı şekilde, insanlığın ikinci atası sayılan Nuh'a verildiğine inanılan ilahi kurallara herkesin uyma zorunluluğu bulunduğundan hareketle, Yahudi olmayanların da (Goyim) bu kurallara riayet etmeleri durumunda Tanrının kurtuluş planında bir yeri olduğu düşüncesi, başta Maimonides olmak üzere çeşitli Yahudi ilahiyatçılarca ifade edilmiştir. Dolayısıyla kurtuluş konusunda diğer din bağlılarını da kapsayıcı daha evrensel bir yaklaşım Yahudi geleneğinde de söz konusudur.[1]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder