21 Aralık 2008 Pazar

Marcion’un Düşünceleri

Marcion'un bir Gnostik olup olmadığı ya da onun tanrı, alem, kurtuluş, yeryüzü yaşantısı ve benzeri konulardaki düşüncelerinin Gnostisizm çerçevesinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, bilim adamları arasında öteden beri tartışma konusu olmuştur. Başta kilise babaları Irenaeus ve Tertullian olmak üzere çeşitli erken dönem Hıristiyan yazarlar, Marcion'un Gnostik bir heretik olduğu konusunda tereddüt etmediler.[36] Günümüz araştırıcılarının önemli bir kısmı da Marcion'un Gnostik olduğunu vurguladılar. Örneğin, Gnostisizmle ilgili çalışmalarıyla tanınan Hans Jonas, Marcion'un kendine özgü geliştirdiği fikirleriyle Gnostik düşünce açısından eşsiz bir yere sahip olduğunu yazarken,[37] yine Gnostisizm konusunda uzman olan bir başka çağdaş yazar K. Rudolph, Marcion'un Gnostik çerçevede ele alınması konusunda hiçbir engelin bulunmadığını, hatta Marcion'un Gnostik gelenekte özel bir yere sahip olduğunu belirtmektedir.[38] U. Bianchi ise, anti-kozmik düalizmi ve eskatolojik temayülleri nedeniyle Marcion'un Gnostisizmin radikal bir temsilcisi olduğunu ifade etmektedir.[39] Diğer çeşitli yazarlar da Marcion'u "ikinci yüzyılın müthiş Gnostik lideri" ve "Gnostik bir öğretmen" olarak tanımlamaktadırlar.[40]

Öte yandan bazı araştırıcılar ise Marcion'un bir Gnostik olduğu fikrine mesafeli durmaya, hatta bazıları bunu tamamıyla reddetmeye çalışırlar. Marcion'la ilgili 20. yy'ın başlarında yaptığı çalışmasıyla dikkati çeken Adolph von Harnack,[41] Marcion'un Pavlus ve Luther'le karşılaştırılabilecek derecede önemli ve büyük bir reformcu olduğunu vurguladı. Bununla birlikte Harnack, her ne kadar aralarında bazı paralellikler bulunsa da Marcion'un düşüncelerinin Gnostisizmle bir ilişkisinin olmadığını, aksine bunların Hıristiyan geleneği içerisinde ele alınması gerektiğini savundu.[42] Chadwick ve Arandzen gibi yazarlar da Marcion'un düşüncelerinin Gnostisizm çerçevesinde değerlendirilemeyeceği kanaatini ifade ettiler.[43] Filoramo ve R¬is¬nen gibi araştırıcılar ise Marcion'un Gnostik gelenek içinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorununun oldukça tartışmalı olduğunu belirttikten sonra, sorunun aslında Gnostisizmin temel karakteristiğinin ne olduğu meselesiyle yakından ilişkili olduğu üzerinde durdular.[44]

Bütün bu tartışmaların ötesinde, düşüncelerinde Gnostik spekülasyonlara ve mitolojiye yer vermemesi ve kurtuluşun imanla olduğunu kabul etmesi gibi bazı konularda diğer Gnostik geleneklerden ayrılmış olsa da Marcion'un öğretilerinde çeşitli prensipler arasındaki düalizmi esas alması, kozmik aleme olumsuz yaklaşımı ve asketik yaşam biçimine önem vermesi gibi özellikleri dikkate alındığında, onun genel anlamıyla Gnostisizm çerçevesi içerisinde ele alınabilecek bir Gnostik öğretmen olduğu açıktır. Az sonra ele alacağımız görüşlerindeki Gnostik temayüllerin tamamıyla Marcion tarafından üretilmiş ya da kurgulanmış olduğunu düşünmek de yersizdir. Zira, Hıristiyanlığın ilk dönem tarihinde başta Simon Magus olmak üzere, Menander, Saturninus, Basilides ve Valentinus gibi birçok önemli şahsiyetin gerek Marcion öncesi dönemde gerekse Marcion zamanında Gnostik düşünceleriyle ön plana çıktıkları bilinmektedir. Kaldı ki Stephan Wilson'ın ifade ettiği gibi, Marcion'un sıkı bir Pavluscu olduğu ve hem Pavlus'un hem de Pavlusculuğun Marcion öncesi dönemlerde halihazırda Gnostik etkileşime açık olduğu da bilinmektedir.[45] Bundan başka Marcion'un hocası olan Cerdo'nun da bir Gnostik olduğu kesindir.

Marcion'un Gnostisizmle ilişkili düşünceleri özellikle onun düalist yaklaşımlarında, kozmik aleme ya da bu dünyaya karşı bir "yabancı" veya "öteki" olan yüce tanrı anlayışında, maddi aleme karşı tavırlarında ve asketizmi esas alan yaşam tarzına yönelik fikirlerinde yoğunlaşmaktadır.

Baştan sona Marcion teolojisi düalist bir anlayışa dayalıdır. Marcion; tanrı, kurtuluş, tanrısal mesaj ve nitelikler konusundaki bir dizi düalist ilkeler çerçevesinde dile getirdiği düşüncelerini, zamanın Roma kilisesinin temsil ettiği yaygın anlayışa karşı antitezler şeklinde savunur. Onun, günümüze kadar ulaşamamış olan yapıtının da Antitezler başlığını taşıması bundan dolayı olsa gerektir.

Hocası Cerdo gibi Marcion da iki asli tanrısal ilkenin varlığını kabul eder. Bunlardan birincisi Eski Ahit peygamberleri ve hukuk aracılığıyla bilinip tanınan ve maddi alemin yaratıcısı olan tanrıdır.[46] İnsanı yaratan ve düşüş-günah-ölüm kısırdöngüsüne mahkum eden de bu tanrısal varlıktır. Bu "yaratıcı tanrının" (Demiurgun) en çarpıcı nitelikleri doğruluk ve adalettir. Adalet niteliği doğrultusunda o, hukukun taviz vermez ve katı bir takipçisidir. Acımasız bir karşılık verme ve intikam alma hukuku doğuran adalet niteliğiyle ön plana çıkan bu tanrı aynı zamanda "kötüdür"[47] ve mükemmel değildir. Mükemmel olmayışı yarattığı aleme de "kötülük" şeklinde yansımıştır. Nitekim Marcion, kötülüklerin yaratıcısı/kaynağı olan bu yaratıcı tanrının savaştan zevk aldığını, kötü niyetli olduğunu ve çeşitli Eski Ahit metinlerinde de görüldüğü gibi zaman zaman kendisiyle bile çeliştiğini ileri sürer.[48] Marcion'a göre, gerek peygamberlerin öğretileri ve hukuk aracılığıyla gerekse yarattığı maddi alemden hareketle bilinip tanınan bu tanrı, "Eski Ahit tanrısıdır".

Marcion'un kabul ettiği ikinci tanrısal varlık ise, yaratıcı tanrının aksine fazlaca bilinip tanınmayan, dolayısıyla bu aleme "yabancı" ya da "öteki" olan üstün tanrısal güçtür. Bu "yabancı" tanrı, nitelikleri itibarıyla yaratıcı tanrıdan daha üstün ve yücedir; zira her ne kadar maddi alemle bir ilgisi olmaması ya da onun dışında olması nedeniyle fazlaca bilinip tanınmasa da onun en önemli niteliği mükemmelliğidir. Mükemmelliği doğrultusunda o, mutlak "iyi" olan bir tanrısal varlıktır. Adalet sıfatıyla hukukun koyucusu ve katı şekilde uygulayıcısı olan yaratıcı tanrıya karşı bu tanrı mutlak iyilik sıfatıyla merhametli ve bağışlayıcıdır. Her zaman var olmasına karşın bu "iyi tanrı" insanlara kendisini yalnızca "Oğul İsa" vasıtasıyla ifşa etmiştir. Kötülüklerle dolu olan yeryüzünde hukuk, günah ve ölüm çemberinin tutsağı olarak yaşayan insanların kurtarılması için bu yabancı tanrı, saf iyilik, Tiberius'un 15. yılında (yaklaşık MS 29'da) kendi tanrısal ruhunu İsa Mesih'e göndererek bu dünyada görünmüş, Oğul İsa Mesih'te kendisini ifşa etmiştir.[49] Baba'dan (iyi tanrıdan) yalnızca ismen ayırt edilebilen Oğul, İsa Mesih'teki tanrısal güçtür.[50] Dolayısıyla İsa Mesih'in "Baba" dediği tanrı, maddi alemin yaratıcısı olan hukukun tanrısı değil, mutlak iyi ve bu aleme yabancı olan tanrıdır. "Yaratıcı tanrı" Eski Ahit'in tanrısıyken, "iyi tanrı" insanların kurtuluşunu temin eden Yeni Ahit'in ve İncilin tanrısıdır.

Marcion'a göre bu iki tanrısal varlık birbirlerine zıt niteliklere sahiptirler. Birisi, yarattığı alemden ve Eski Ahit'ten hareketle bilinip kavranabilen, maddenin yaratıcısı/düzenleyicisi (Demiurg), bu alemin (aeonun) yöneticisi olan ve adalet ilkesini ön plana çıkaran bir varlıkken, diğeri bilinemeyen, kavranamayan, bu aleme yabancı/öteki olan, kötülüğün kaynağı maddi alemle bir ilişkisi bulunmayan ve iyilik ilkesini ön plana çıkaran bir varlıktır. H. Jonas'ın yerinde tespitiyle, Marcion'a göre bu birbirine zıt niteliklerin aynı varlıkta toplanması mümkün değildir. Dolayısıyla bir tanrı aynı zamanda hem adaletli hem de iyi veya hem bu alemi yaratan hem de bu aleme yabancı olan olamaz. Bu nedenle İsa'nın mesajının (İncilinin) söz konusu ettiği tanrı, bilinen, adalet ilkesiyle tanınan ve maddi alemin yaratıcısı olan Eski Ahit'in tanrısı (Yahve) değildir.

Marcion'un bu iki tanrısı, Mecusi geleneğinde mutlak şekilde iyi ve kötü tarzında birbirinden ayrılmış Ahura Mazda ve Angra Mainyu'nun karşılığı değildir. Zira, ifade ettiğimiz gibi Marcion, yaratıcı tanrı konusunda "kötü" niteliğinden ziyade "adalet" niteliğini vurgulamakta ya da onun kötülüğünü hukukun katı ve acımasız uygulayıcısı olmasıyla ilişkilendirmekte ve onu sevgiden uzak, merhametsiz, katı bir yönetici şeklinde tanımlamaktadır. Diğer taraftan, Marcion'un bu düalist tanrı anlayışı büyük oranda Gnostik geleneklerin tanrı tasavvuruna uygun düşmektedir.[51] Gerek Valentinus ve Basilides gibi Hıristiyan Gnostiklerinde gerekse Sâbiîlik ve Maniheizm gibi Hıristiyanlık dışı Gnostik geleneklerde maddi alemin yaratıcısı ve düzenleyicisi olan tanrısal varlıkla (Demiurgla) madde alemine yabancı olan ve mutlak iyilik/mükemmellik niteliklerini haiz yüce tanrısal varlık birbirinden ayırt edilir. Sâbiîlikte olduğu gibi Demiurg'un bizzat kendisi varlık ya da menşe itibarıyla kötü olmasa bile, var olmasına neden olduğu maddi alemin kötülükle özdeş olması onu kötü bir tanrı haline getirmektedir. Kötülük problemi konusunda burada yürütülen temel mantık "iyiden kötünün neşet etmeyeceği" ilkesidir. Nitekim Marcion, adalet sıfatıyla ön plana çıkan "yaratıcı tanrının" kötülükle ilişkisi konusunda, İncil'deki "iyi ağaç ve kötü ağaç" örneğinden (Luka 3:9, 6:43-44; Matta 3:10, 7:17-19, 12:33) hareketle şu değerlendirmeyi yapar: Nasıl ki iyi ağaçtan kötü meyve neşet etmezse, iyi tanrıdan da kötü şeyler sadır olmaz. Maddi alem kötülüklerle dolu olduğuna göre bu alemin yaratıcısı tanrı iyi bir tanrı değildir.[52]

Marcion'a göre bu iki tanrısal varlık arasında yalnızca karşıt nitelikler değil, bir çekişme ve mücadele de söz konusudur. Örneğin yaratıcı tanrı, yarattığı insanı yeryüzü yaşamına ve bu yaşamın günah-ölüm çarkına mahkum ederken, iyi tanrı insanı kötülükle dolu bu alemden kurtarmayı amaçlamaktadır. Yaratıcı tanrı hukuku koyup onun gerekliliğini vurgularken, iyi tanrı bu hukuku tanımamaktadır. Yine yaratıcı tanrı katında kafir olan Kabil, Sodomlular ve Mısırlılar gibi kişiler iyi tanrıya iman yoluyla kurtuluşa kavuşurken, Nuh, İbrahim gibi Eski Ahit peygamberleri de dahil yaratıcı tanrıya inanıp bağlanan kişiler, iyi tanrıya iman yolunu seçmeyip kötülüğe mahkum olarak kalmışlardır. Benzer şekilde iyi tanrı, yaratıcı tanrının mesajını temsil eden Eski Ahit'i tanımayıp kaldırmış yerine kendi mesajını (İncili) koymuştur.

Bu iki tanrısal varlık arasında şahsi bir mücadele de söz konusudur. Marcion'a göre ne yaratıcı tanrı ne de onun yaratıkları, "görünmez, tanımlanamaz iyi tanrının" kendisini İsa'da ifşa etmesine kadar ondan haberdar değildiler. Nitekim Tiberius'un 15. yılında İsa Mesih'te kendisini ifşa eden bu iyi tanrıyı, Demiurg (yaratıcı tanrı) kabullenmemiş, kendisine ve öğretisine karşı mücadele eden bu üstün tanrısal gücü çarmıha gerilerek ölüm cezasına çarptırmaya cüret etmiş, hatta çarmıh sonrası onu Hades'e atmıştır. Ama iyi tanrı Hades'te de mücadelesini sürdürmüş ve daha önceden yaratıcı tanrı tarafından oraya atılan Musa karşıtı Mısırlılar, Sodomlular ve Kabil gibi kişilerin kurtuluşunu sağlamıştır.[53]

Düalitenin iki kutbunu oluşturan bu tanrısal varlıklar arasındaki mücadele, bütün Gnostik geleneklerde tanrı düşüncesinin en çarpıcı karakteristik özelliğidir. Örneğin Sâbiîlerde ışık ve karanlık tanrısı adı verilen iki tanrısal prensip arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir çekişme vardır. Aynı şekilde Maniheizmde de iyilik ve nuru temsil eden yüce tanrı ile karanlığı ve kötülüğü temsil eden karanlık kralı arasında ezelden ebede devam eden mücadele/çatışma söz konusudur.[54]

Marcion'un Mesih anlayışında da düalist yaklaşımın izlerini görmek mümkündür. Ona göre yaratıcı tanrı bütün insanların yaratıcısı olmakla birlikte, insanlar arasından İsrailoğullarını özellikle seçip yüceltmiştir. Bu çerçevede İsrailoğullarına gönderilen Musa ve diğer peygamberler yaratıcı Tanrı'nın (Demiurg'un) peygamberleridirler. Aynı şekilde yaratıcı tanrı, ileride gelerek İsrailoğullarının yeryüzü üstünlüğünü gerçekleştirecek bir Mesih de gönderecektir.[55] Eski Ahit'in çeşitli ifadelerinde geleceği vurgulanan bu Mesih, Demiurg tarafından gönderilecek olan İsrailoğulları Mesih'idir. Yalnızca Musa ve Davud değil tüm Eski Ahit peygamberleri bu Mesih'in geleceğini beklemekteydiler. Marcion'a göre bunun, iyi tanrının kendisinde ifşa olduğu kurtarıcı İsa Mesih'le kesinlikle bir ilgisi yoktur. Tıpkı bağlı olduğu yaratıcı tanrı gibi, İsrailoğulları Mesih'i de hukukun katı bir takipçisi olacak, hatta misyonunu gerçekleştirmek için savaşacak ve kan dökecektir. Oysa İsa Mesih, iyilik ve merhamet sıfatlarını haiz bir kurtarıcıdır; hukuku ilga etmiş, savaşa ve kan dökmeye karşı çıkmıştır. Dolayısıyla nitelik itibarıyla da Eski Ahit Mesih'iyle ayrı kutuplarda yer almaktadır.

Marcion, genel Hıristiyan düşüncesinde önemli bir dogma olan, doğumundan itibaren İsa Mesih'in tanrısal ruhu taşıdığı inancını kabul etmez. Ona göre, Tiberius'un 15. yılında tanrısal ruh kendisini aniden İsa Mesih'te ifşa etmiştir.[56] Dolayısıyla Marcion'a göre Mesih'te tanrı inkarne olmamış, kendisini ifşa etmiştir. Ani bir olay şeklinde vuku bulan bu ifşa olma daha önceden haberdar olunan ya da gerçekleşeceği beklenen bir hadise değildir. Marcion'un ifadesiyle: "Aniden Oğul, aniden gönderilme ve aniden Mesih!"[57]

İyi tanrının, İsa Mesih'te aniden kendisini Oğul olarak ifşa etmesi ve İsa Mesih'teki Oğul'un Baba'dan yalnızca isim itibarıyla ayrı olması fikrine sahip olan Marcion'un, bu düşünceleriyle bir Modalist olduğu açıktır.[58] Zira bu düşüncesiyle Marcion, Hıristiyanlığın Baba, Oğul, Kutsal Ruh anlayışına dayalı geleneksel Teslis dogmasına karşı çıkmakta ve yüce tanrının, tarihin bir safhasında aniden geçici olarak İsa Mesih'te insanlara Oğul suretinde göründüğünü ileri sürmektedir.

Yine Marcion'a göre iyi tanrının kendisini ifşa ettiği İsa Mesih'in gerçek bir bedeninden de söz edilemez. Bir başka ifadeyle onun bedensel varlığı sadece bir hayalden ibarettir.[59] Zira yüce tanrı, ancak bu hayali bedende kendisini maddi alemde ifşa edebilirdi. Madde alemine yabancı/öteki olan bu tanrısal varlığın, aksi taktirde bu alemle irtibat kurması mümkün değildi.[60]Aynı şekilde Marcion, İsa Mesih'in insani yönünün de gerçek değil yalnızca bir görüntüden ibaret olduğunu, dolayısıyla onun çarmıha gerilmesi, ölmesi ve yeniden dirilmesi gibi hadiselerin de gerçek değil birer hayal olarak düşünülmesi gerektiğini ileri sürer. Theodoret, İstanbul keşişlerine yazdığı mektubunda Marcion'un, İsa Mesih'in bakireden doğması ve ölüm sonrası bedenle dirilmesi (resurrection) inançlarını reddettiğini de yazar.[61] Tertullian'ın da belirttiği gibi, bu görüşleriyle Marcion'un, Doketizmi benimsediği açıktır. Marcion, kurtarıcı Mesih'in hayali bir bedene sahip olduğu, dolayısıyla onun çarmıh hadisesi de dahil bedensel bir takım faaliyetlerinin de bu çerçevede düşünülmesi gerektiği fikrini, Tekvin'de geçen üç ilahi varlığın İbrahim'e gelmesi kıssasıyla delillendirmeye çalışır.[62]

Bazı araştırıcılar, haklı olarak Marcion'un birbirine zıt nitelikleri haiz iki tanrı anlayışının, temelde Pavlus'un hukuk ve Mesih'in mesajı (İncil) tasavvurunun aşırı bir yorumu olduğunu ifade ederler.[63] Gerçekten de hukuk-İncil, ruh-beden, ışık-karanlık ve benzeri düalist yaklaşımlara Pavlus'un mektuplarında sıkça rastlanmaktadır.[64]

Marcion'da düalist yaklaşımın bir başka örneğini Eski Ahit-Yeni Ahit ayrımında bulmak mümkündür. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Marcion, Eski Ahit'i yaratıcı tanrının "intikam alma hukukuna dayalı" katı adalet prensibini işleyen bir kitap olarak değerlendirir ve şiddetle ona karşı çıkar. Bunun yerine kurtarıcı iyi tanrının mesajını (İncil'i) ön plana çıkarır. Eski Ahit insanı hukuk-günah ve ölüm çarkına mahkum ederken, kurtarıcının mesajı insana bütün bunlardan kurtuluş vaadetmektedir. Bu çerçevede Marcion, çoğu araştırıcının haklı olarak belirttiği gibi Pavlus geleneğine dayalı Hıristiyanlığı, Yahudilik ve Eski Ahit etkisinden kurtarmaya çalışmaktadır. Hatta Marcion'un fikirlerinde Yahudilik-Hıristiyanlık düalitesinin varlığından da bahsedilebilir. Zira o, Yahudileri yaratıcı tanrının seçilmiş halkı olarak tanımlamakta ve bütünüyle yaratıcı tanrının mesajını içeren Eski Ahit'in Yahudiler aracılığıyla insanlığa egemen kılınmaya çalıştığını düşünmektedir. Diğer taraftan, iyi tanrının kurtuluş sunan mesajına inananlar topluluğunu oluşturan Hıristiyanların ise yaratıcı tanrının, dolayısıyla da Eski Ahit ve Yahudiliğin boyunduruğundan kurtulanlar olduğunu vurgulamaktadır. Marcion'un Eski Ahit ve Yahudilik karşıtlığı o kadar önemlidir ki o, Eski Ahit/Yahudi geleneğinin büyük değer verdiği Habil, Enüş, Nuh, İbrahim soyundan gelenler, Eski Ahit peygamberleri ve benzeri şahsiyetlerin sonuçta kurtulamayacağını, bu geleneğin kötü gördüğü Mısırlılar, Sodomlular, Kabil ve benzeri şahısların ise kurtulacağını söylemekten geri kalmamaktadır.[65] Marcion'un Eski Ahit'e ve Yahudiliğe karşı bu tutumunu bazı çağdaş yazarlar bir çeşit antisemitizm olarak değerlendirmektedirler.[66]

Bu doğrultuda Marcion, kendi zamanındaki Roma merkezli Hıristiyanlık anlayışını kurtarıcı tanrının mesajından sapmakla, Yahudilik ve Eski Ahit boyunduruğunda olmakla suçlamaktadır. Nitekim o, kendi döneminde Hıristiyan cemaatin elindeki dinsel literatürü, bu düşünce doğrultusunda yeniden gözden geçirmiş ve Yahudilikle Eski Ahit etkisinden sıyrılmış bir kutsal metin derlemeye çalışmıştır.[67] Ona göre kurtuluş için iman edilmesi gereken iyi tanrının mesajında sevgi, tolerans ve bağışlama ağır basmaktadır ki bunların hiçbiri Eski Ahit/Yahudi geleneğinde bulunmamaktadır.[68] Dolayısıyla o, hazırladığı kutsal metne Eski Ahit muhtevasını dahil etmemeye özel bir önem atfetmiştir.

Marcion'un kabul ettiği kutsal metin, Luka İncili ile Pavlus'un 10 mektubundan oluşmaktaydı. Marcion, günümüz Yeni Ahit'inin temelini oluşturan 4 İncil arasında yalnızca Luka İncili'ni kabul etmiş;[69] ancak bu metni de olduğu gibi değil, yeniden gözden geçirerek ele almıştır. İsa Mesih'in mesajını izlemede Marcion'un kendisine klavuz edindiği Pavlus, mektuplarında "yaydığı bir İncilden" bahsetmekteydi;[70] bu ise Marcion'a göre bir tek İncil metninin bulunduğuna işaretti. İnciller konusundaki çalışmalarıyla Marcion, Pavlus'un İsa Mesih'ten almış olduğu bu orijinal İncili ortaya koymaya çalışıyordu.[71] Tertullian'ın da ifade ettiği gibi[72] birçok kişi, Luka İncili'nin Pavlus öğretileri doğrultusunda derlendiğini düşündüğüne göre, Marcion açısından Luka İncili, incil metinleri arasında Pavlus tarafından öğretilen orijinal Mesih İncili'nin tek derlemesiydi.[73] Benzer şekilde o, günümüz Yeni Ahit'inde yer alan ve Pavlus'a atfedilen 13 mektuptan yalnızca onunu (Galatyalılara Mektup, Korintlilere Birinci ve İkinci Mektuplar, Romalılara Birinci ve İkinci Mektuplar, Selaniklilere, Efeslilere, Koloselilere, Filipililere Mektuplar ile Filimun'a Mektup) kabul etmiş; "rahipsel mektuplar" adı verilen Timotiye Birinci ve İkinci Mektup ile Titus'a Mektubu ise kabul etmemiştir.[74] Bundan başka günümüz Yeni Ahit'inde bulunan, Resullerin İşleri, İbranilere Mektup, Yakub'un Mektupları ve benzeri diğer metinler de Marcion tarafından sahih kabul edilmemiştir.

Diğer taraftan Marcion, otantik kabul edip kendi Yeni Ahit'ine dahil ettiği Luka İncili ve Pavlus'un 10 mektubunu da günümüzde mevcut olduğu şekilde almamıştır. Bu metinlerdeki, kendine göre İsa Mesih'in mesajına uygun düşmeyen ya da yaratıcı tanrının ve Eski Ahit'in uzantısı durumunda olduğuna inandığı kısımları çıkarmıştır. Örneğin bu çerçevede, İsa Mesih'in doğum hikayesini konu edinen Luka İncili'nin ilk iki bölümünü kabul etmemiştir.[75] Aynı şekilde Pavlus'un mektupları üzerinde de çeşitli çalışmalar yapmıştır.[76]

Kutsal metinler konusundaki bu çalışmalarıyla Marcion, Hıristiyanlık tarihinde gerek metin tenkiti konusunda ilk çalışmayı başlatan kişi olması yönünden gerekse Eski Ahit, Yeni Ahit ve benzeri kavramların ortaya çıkmasını sağlaması yönünden önemli bir görev yapmıştır. Bu nedenle, bazı çağdaş araştırıcıların "Marcion olmaksızın ne Yeni Ahit'in ne de Pavlus mektuplarının olacağı" iddiasını[77] abartılı bulmamak gerekir. Marcion'un, Eski Ahit yanı sıra Yeni Ahit metinlerine de yönelttiği eleştiriler, Hıristiyan kutsal metinlerinin İsa Mesih ve ilk cemaatin öğretilerini ne kadar temsil ettikleri ve ne kadar güvenilir oldukları konusundaki tartışmaların, bu metinlerin derlendiği dönemin hemen sonrasında başladığını göstermesi bakımından da önemlidir.

Gnostik geleneklere paralel şekilde savunduğu tanrı ve benzeri prensipler arasındaki düalite ilkesi dışında, Marcion'un maddeye yaklaşımı ve asketik yaşam biçimi de Marcion düşüncesindeki Gnostik yaklaşımları ifade etmektedir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Marcion'a göre yaratıcı tanrı tarafından meydana getirilen maddi alem, yaratıcısı gibi eksiktir, mükemmel değildir ve olumsuz nitelikleri haizdir. Demiurg ya da yaratıcı tanrıya karşı koymak için bu dünyaya ait şeylere de karşı çıkılmalıdır.[78] Dolayısıyla maddi alemin ve kişiyi bu aleme bağlı tutan hiçbir şeyin kurtarıcı iyi tanrı ve kurtuluş açısından önemi yoktur. Aksine iman yoluyla iyi tanrının mesajını kabul etmek demek, yaratıcı tanrıyla birlikte onun neden olduğu maddeden yüz çevirmek demektir. Marcion, yaratıcı tanrının eseri olan maddi alemden kaynaklanan hiçbir şeyin kurtuluşta bir payının olmadığını düşünür. Bu nedenle, ona göre kişinin bedeninin de kurtuluşta yer alması mümkün değildir.[79] Dolayısıyla kurtuluş, yalnızca ruhsal olarak mümkündür.

Marcion, kurtuluş için katı bir Rigorist ahlak anlayışı önerdi. Buna göre kurtuluşa ulaşabilmek için kişinin elinden geldiğince yeryüzü yaşantısından uzak durması, evlenmemesi, çocuk sahibi olmaması ve et yememesi gerekiyordu.[80] Marcion'un katı bir takipçisi olarak izlediği Pavlus, mektuplarında cinsel asketizmin kurtuluş için en iyi yol olduğunu vurgulamaktadır.[81] Marcion'un ise Pavlus'un bu yaklaşımını radikalleştirdiği ve genelleştirdiği görülmektedir. Ona göre, iyi tanrının mesajını kabulün ya da Mesih'le birleşmenin göstergesi olan vaftiz, ancak mutlak bekarlığı seçenler veya eşlerini bırakanlar, dullar ve münzeviler için yapılabilirdi.[82] Bu durumda vaftiz olmuş Marcioncuların mutlaka eşlerini bırakmaları gerekiyordu. Marcioncuların, bu nedenle vaftiz olmayı yaşamlarının son dönemlerine kadar tehir ettikleri söylenmektedir.[83] Ayrıca Marcioncuların içki içmeyi de kurtuluşa ulaşabilme açısından sakıncalı gördükleri, bundan başka elden geldiğince oruçlu olmayı önerdikleri bilinmektedir.[84]

Demiurgun eseri olması nedeniyle maddi aleme ve bu alemin uzantısı olan şeylere karşı çıkma bütün Gnostik geleneklerin ortak bir özelliğidir. Sâbiîlik, Maniheizm ve benzeri Gnostik dinlerde yeryüzü alemi, kötü tanrısal varlığın egemenliği altında bulunan karanlık aleminin bünyesinde olarak düşünülür ve yeryüzü aleminin yaratıcısının karanlık alemine düşmüş ya da atılmış bir varlık olan Demiurg olduğuna inanılır. Ayrıca bu geleneklerde, karanlık tanrısının bir tutsağı olarak madde aleminde ve beden hapishanesinde tutsak hayatı yaşayan ruhun, buradan kurtulabilmesi için yeryüzü yaşantısından uzak durması ve bedenin isteklerine karşı çıkması öngörülür. Bu doğrultuda Maniheizmde meşhur "üç mühür" ilkesi vardır. Buna göre evlenmeme, et yememe, içki içmeme gibi kurallar çerçevesindeki bir asketik yaşamın, kurtuluşa ulaşabilmek için zorunlu olduğu düşünülür.[85] Aynı şekilde, elden geldiğince asketik bir yaşam sürdürülmesi yönündeki bir yaklaşım diğer Gnostik geleneklerde de mevcuttur.

Marcion, kurtuluşun "bilinmeyen ve bu aleme yabancı olan iyi tanrının" kendisinde ifşa olunduğu İsa Mesih'e imanla mümkün olduğunu ileri sürer. Kurtuluşun imanla mümkün olabileceği konusunda Marcion'un, sıkı sıkıya Pavlus teolojisine bağlı olduğu görülmektedir. İsa Mesih'te insanlığa görünen tanrısal ruh kurtarıcıdır. Gnostik geleneklerin Redeemer (kurtarıcı) tasavvurunda olduğu gibi, Marcion'a göre de kurtarıcı tanrısal ruh bu aleme yabancıdır, bu alemin dışındadır. Kendi nitelikleriyle tamamıyla zıt özelliklere haiz olan bu alemde kurtarıcılık görevini yapabilmek için, tıpkı Sâbiîlerin kurtarıcısı Manda d Hiia ya da Maniheizmin kurtarıcıları Muhteşem İsa ve Manuhmed gibi yeryüzü elbisesine bürünür. Yine Gnostik geleneklerde olduğu gibi, bu alemin güçleri ve yaratıcı tanrı onu bilip tanımamaktadır. Nitekim yaratıcı tanrının elçileri olan İbrahim ve benzeri peygamberlerle Habil, Enüş ve Nuh gibi kişiler, kurtarıcıyı tanımamış, kabul etmemişlerdir.[86]

Marcion'a göre, yalnızca kurtarıcıya iman eden ve asketik bir yaşam süren ruhlar (Marcioncular) kurtulabileceklerdir. Kurtuluş, -yukarıda vurguladığımız gibi- ruhsaldır; bedenin kurtuluşu söz konusu değildir. Marcion'un, Gnostik dinlerin önemli bir ortak özellikleri olan kurtuluşun Gnosis veya gizli bilgi (hikmet, marifet) yoluyla olması tasavvuruna karşı, kurtuluşun İsa Mesih'in öğretisinde ifadesini bulan iyi tanrıya imanladır düşüncesini yeğlemesi dikkat çekicidir. Fakat bu hususun, Marcion'un Gnostik geleneklerden radikal bir farklılığı şeklinde düşünülmemesi gerekir. Zira, Sâbiîlik ve Maniheizm gibi Gnostik geleneklerde, son tahlilde "bu aleme yabancı (öteki) olan yüce iyilik /ışık tanrısının ve iyilik/ışık aleminin bilgisi" demek olan Gnosis'e sahip olmakla, Marcion düşüncesinde temel olan "bu aleme yabancı olan ve tam olarak bilinip kavranılamayan iyi tanrıya" iman etmek arasında radikal bir farklılıktan ziyade dikkat çekici paralellikler bulunmaktadır.

Sonuç olarak, Pavlus sonrası ilk nesil Hıristiyan kuşağın önemli bir temsilcisi olan Marcion, gerek savunduğu fikirler gerekse faaliyetleri yönünden oldukça dikkat çekici bir şahsiyettir. Pavlusçu anlayışın katı bir takipçisi olan Marcion, henüz yaşadığı dönemde Yahudilik ve Eski Ahit'in etkisiyle Pavlusçu anlayıştan sapmalar olduğu iddiasını dile getirmiş ve Hıristiyanlıktaki bu sapmaları Hıristiyanlığın kutsal metninden ve dogmalarından temizlemeye çalışmıştır. Gerek Pavlus gerekse Simon Magus, Saturninus, Basilides ve Valentinus gibi ilk dönem Hıristiyanları üzerinde oldukça etkili olan Gnostik gelenek, Marcion üzerinde de etkili olmuştur. Yaşadığı dönemin ünlü Gnostik öğretmeni olan Suriyeli Cerdo'nun öğrencisi olan Marcion, kendisine düstur edindiği Pavlus öğretilerindeki Gnostik unsurları[87] geliştirerek radikal bir düalizme ve asketizme dönüştürmüştür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder