21 Aralık 2008 Pazar

Marcion'un Yaşamı ve Yetiştiği Çevre

Gerek Marcion'un kendisi gerekse talebeleri tarafından yazılan eserlerin günümüze kadar ulaşamamış olması bir talihsizliktir. Marcion'la ilgili elimizdeki temel kaynaklar çeşitli kilise babalarının yazdığı apolojetik eserlerdir. Marcion ve düşünceleriyle ilgili bilgi veren Justin Martyr, Iraneaus (y. 130-200), Hippolytus (y. 170-236), Epiphanius (y. 315-403) ve benzeri erken dönem Hıristiyan yazarlar arasında, bu ünlü heretikle ilgili en geniş bilgi veren kaynak, Latin kilise babası Tertullian'dır. Tertullian, Adversus Heareses (Heretiklere Karşı) ve The Prescription Against Heretics (Heretiklere Karşı Reçete) başlıklı eserlerinde kısaca söz ettiği Marcion'un düşüncelerinin reddi bağlamında meşhur eseri 5 ciltlik Adversus Marcionem’i (Marcion'a Karşı) kaleme almıştır. Tertullian'ın Marcionculuğa karşı polemiklerini içeren bu beş ciltlik eser, Marcionculuğun o dönemde Roma merkezli Hıristiyan cemaatinin anlayışına karşı en yaygın ve en ciddi muhalefet sergileyen bir aykırı hareket olduğuna işaret etmektedir. Bundan başka Marcion’a karşı eleştirileri konu alan ancak günümüze kadar ulaşamamış bazı eserler de vardır. Bunlar arasında şüphesiz en önemlileri, eserleriyle ilgili Jerome (y.342-420) ve Eusebius (y. 260-340) gibi yazarların verdikleri bilgilerden başka hakkında fazla bir bilgi bulunmayan Rhodon (2. yy) ile kısmen Gnostisizmi çağrıştıran düalizme dayalı fikirleri nedeniyle kendisi de bir heretik sayılan meşhur Bardaisan’ın (154-222) kaleme aldıkları Marcionculuk karşıtı eserlerdir. Rhodon'un Callistion'a hitaben yazdığı Marcion karşıtı eserinden yalnızca kısa bir pasaj Eusebius tarafından aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır.[5]

Kilise babalarının hemen hepsi, Marcion'un "Pontuslu" olduğu konusunda hemfikirdirler.[6] Pontuslu bir gemici[7] olan Marcion, MS birinci yüzyıl sonlarına doğru (tahminen 85'te[8]) Sinop’ta doğmuş, yaklaşık 160’ta ölmüştür.[9] Marcion'un doğduğu yöreyi (yani Karadeniz sahillerini) "günün asla açık ve güneşin parlak olmadığı, gökyüzünden bulutların hiç eksilmediği ve sürekli kışı andıran hava şartlarının egemen olduğu bir yöre"[10] şeklinde tanımlayan Tertullian, Marcion'un bir piskoposun oğlu olduğunu ve bir bakireyi iğfal ettiği için cemaatten kovulduğunu söyler.[11] Tertullian’ın, Marcion’u ahlaki açıdan suçlayan bu ifadesi genellikle ihtiyatla karşılanmıştır. Zira ilerleyen dönemde Marcion’un, her türlü cinselliğe uzak duran bir asketik olarak yaşadığı ve Marcionculuğun ahlaki erdeme büyük bir ihtimam gösterdiği bilinmektedir. Nitekim Marcionculuğa karşı her türlü saldırı ve karalamayı yapmaktan çekinmeyen erken dönem Hıristiyan yazarlar, buna rağmen Marcioncuları asla ahlaki yönden gevşek olmakla ya da ahlaksızlıkla suçlamamışlardır. Dolayısıyla bazı araştırıcıların da vurguladığı gibi,[12] Tertullian’ın Marcion’la ilgili bu ifadesinin başka açıdan yorumlanması gerekir. Hıristiyan geleneğinin, kilise kurumunu Bakire Meryem’le kıyasladıkları bilinmektedir. Buna göre Meryem’in Oğul İsa Mesih’i rahminde tutması ve doğurması gibi kilise de İsa’nın mesajını temsil etmekte onu vaaz etmektedir. Dolayısıyla Meryem’in saflığı, temizliği ve bekareti aynen kilise tarafından sürdürülmektedir. Muhtemelen Marcion’un, zararlı fikirleriyle kilisenin bu saflığını, temizliğini ve bekaretini bozduğunu, onu kirlettiğini düşünen Tertullian, Marcion’u “bakireyi iğfal etmekle” suçlamıştır.

Her halükarda Tertullian’ın bu ifadesine göre Marcion, muhtemelen aykırı fikirleriyle ilişkili işlemiş olduğu bir suçtan dolayı cemaatten kovulmuştur. Ancak Marcion'un Sinop'tayken Hıristiyan cemaatten kovulduğu kanaati de bazılarınca şüpheyle karşılanmaktadır. Zira bazı araştırıcılar, Marcion’un Sinop’tayken Hıristiyan bile olmadığını, putperest olarak doğup yetiştiğini ve ancak Roma’ya seyahati esnasında Hıristiyan olduğunu ileri sürmektedirler.[13]

Yaşamının erken dönemlerinde memleketinden ayrılan Marcion, bir müddet Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde, muhtemelen Efes ve İzmir civarında kalır.[14] Gemicilikle uğraştığı söylenen Marcion’un Anadolu’nun sahil bölgelerinde bir müddet ikamet etmiş olması muhtemeldir. Şayet iddia edildiği gibi o, putperest bir çevrede yetişmişse, Anadolu’da geçirdiği bu zaman zarfında Hıristiyanlıkla tanışmış ve Hıristiyan olmuştur. Zira Hıristiyan yazarların ifadelerine göre Marcion, Roma’ya geldiğinde halihazırda Hıristiyandır. Hatta kimi yazarlara göre o, bu esnada sıradan bir Hıristiyan değil piskopos ayarında bir din adamıdır.[15]

Marcion, MS 139/140 civarında Roma’ya gelir. Hippolytus, Marcion’un Roma’ya geliş tarihinin piskopos Hyginus’un ölümü sonrasına tekabül ettiğini belirtir.[16] Roma kilisesi piskoposları sıralamasında dokuzuncu yere sahip olduğu belirtilen[17] Hyginus'un ölümü 140 tarihine tekabül ettiğine göre, muhtemelen Marcion bu tarihte Roma'ya gelmiş olmalıdır.[18]

Roma’daki ilk zamanlarında Marcion, buradaki Hıristiyan cemaate katılır ve kiliseye oldukça yüklü bir bağışta bulunur.[19] Tertulian, Marcion tarafından yapılan bu bağışın ikiyüz bin sesters olduğunu vurgular.[20] Bir müddet sonra Marcion, Roma’da Suriye asıllı bir öğretmen olan ve Gnostik fikirleriyle dikkati çeken Cerdo ile tanışır; kısa zamanda onun en sadık öğrencisi olur. Irenaeus, Cerdo’nun Simun Magus’un bir izleyicisi olduğunu belirtir ve onun, Roma’ya Hyginus'un piskoposluğu zamanında geldiğini vurgular.[21] Esasen erken dönem Hıristiyan yazarlar, yalnızca Cerdo’yu değil, Hiristiyanlık bünyesindeki hemen bütün aykırı hareketleri şu ya da bu şekilde Simon’la ilişkilendirmektedirler. Nitekim Marcion’u da Samaryalı Simon’un öğrencileri ve ardılları arasında sayan Irenaeus, Simon’un fikirlerini takip edenler hakkında “her ne kadar onlar, üstatlarının (Simon’un) adını anmasalar da ... onun öğretilerini takip eder, öğretirler” demektedir.[22]

Marcion’un hocası Suriyeli Cerdo (ya da Kerdon), düalizme dayalı bir tanrı düşüncesini savunmaktaydı. Ona göre birisi iyilik ve merhamet sıfatıyla diğeri ise dürüstlük ve adalet sıfatıyla ön plana çıkan iki tanrısal güç vardı. Bunlardan birincisi kutsal kitaplarda (Eski Ahit’te) peygamberlerin ve hukukun kendisinden bahsettikleri tanrıydı. Bu tanrı (hukukun tanrısı) bilinen bir tanrıydı; ancak bu, İsa Mesih’in “Baba” olarak adlandırdığı tanrı değildi. İsa Mesih’in “Babası” olan tanrı ise iyilik ve merhamet sıfatları haricinde “bilinmeyen” bir tanrıydı.[23] Tertullian’ın verdiği bilgiye göre Cerdo, bu iki tanrısal prensipten hukukun tanrısını “kötü tanrı”, merhamet ve iyilik sıfatları dışında bilinmeyen tanrıyı ise “iyi tanrı” diye adlandırmaktaydı. Yine ona göre, iyi tanrı “üstün” olandı; kötü tanrı ise “dünyanın yaratıcısı” olan (Demiurg) yüce varlıktı. Tertullian, bu düşüncelerinden hareketle Cerdo’nun, kötü tanrının iradesine dayalı olan peygamberlerin öğretisini ve hukuku reddettiğini, “yaratıcı Tanrı’ya” karşı çıktığını ve Mesih’in üstün Tanrı’nın (iyi Tanrı’nın) oğlu olduğuna inandığını söyler. Ayrıca Cerdo, İsa Mesih’in bakireden doğmuş olmadığını, hatta esasen onun doğumla ilgisinin hiç olmadığını, zira onun bedenî bir cevher taşımadığını, fakat yalnızca hayalî bir görüntüye sahip olduğunu; dolayısıyla onun gerçekte ıstırap çekmesinin de söz konusu olmadığını vurgular. Bundan başka Cerdo, ölümden dirilmenin ruhen olduğuna, bedenin dirilmesinin ise mümkün olmadığına inanır.[24] Son olarak Tertullian, Cerdo’nun dinsel metinler arasında yalnızca Luka İncili ile Pavlus’un bazı mektuplarına olumlu baktığına, Yeni Ahit’in diğer metinlerine ise karşı çıktığına da değinir.

Marcion’un, hocası Cerdo’nun fikirlerini izlediği ve geliştirdiği konusunda gerek Tertullian gerekse Irenaeus hemfikirdirler. Rivayetlere göre Marcion, Cerdo’nun düalizmine ve kutsal kitap ile hukuk anlayışına dayalı olarak geliştirdiği fikirlerini etrafına topladığı öğrencilerine anlatmaktan başka, bu fikirlerin Roma’daki kilise çevresinde de tartışılmasına çalıştı. Özellikle o, İsa'nın mesajını Eski Ahit'ten ayırmaya gayret etti. Hatta bu amaçla bir kilise toplantısının yapılmasını ve bu toplantıda görüşlerinin tartışmaya açılmasını teklif etti. Ancak bu önerisi kilise çevrelerinde kabul görmediği gibi Marcion yaklaşık 144’te kilise tarafından fikirleri Hıristiyan dogmalarına aykırı bulunarak cemaatten kovulma cezasına çarptırıldı. Ayrıca kilise, Marcion’un daha önceden kiliseye yapmış olduğu para yardımını da kendisine iade etti. Bu durum karşısında Marcion bir müddet kilise çevrelerinden kendisine destek verecek birilerini bulmaya çalıştı.[25] Irenaeus’un ifadelerine göre, bir seferinde İzmirli Polycarp ile karşılaştığında, ondan kendisini tanımasını, kabul etmesini istedi. Ancak Polycarp’ın Marcion'a cevabı oldukça sertti: “Şeytan’ın ilk doğanı, seni tanıyorum!”.[26]

Geleneksel Hıristiyan dogmalarına bağlı olan kilise çevrelerinin Marcion’a karşı bu tutumu ilerleyen dönemlerde de devam etti; örneğin birçok Hıristiyan yazar Marcion’u tanımlarken Polycarp’ın ifadelerine benzer ifadeler kullandı. Marcion'u "Pontuslu kurt" diye adlandıran Rhodon, onu izleyenleri ise "sürü" olarak niteledi.[27] Diğer taraftan kilise babası Irenaeus, Marcion'u “şeytan’ın ağzıyla konuşan” kişi olarak tanımladı.[28] Justin ise onun “şeytanlar tarafından öne sürülen” bir “sapık” ve “sapkın doktrinlerin, şeytanların peygamberi” olduğunu ifade etti.[29] Öte yandan Tertullian, Marcionculuğa reddiyesinde Marcion ve taraftarlarına karşı çok daha katı ifadeler kullandı. Marcion'un doğumunu "Pontus'ta hiçbir şey Marcion'un orada doğmuş olmasından daha barbarca ve daha üzücü değildir" ifadesiyle değerlendiren[30] Tertullian’ın zaman zaman Marcion ve taraftarları için kullandığı, “şimdi sizi köpekler; havarilerin dışladıkları kişiler; gerçek tanrı’ya karşı hırlayanlar!”[31] şeklinde ifadeleri oldukça dikkat çekicidir. Son olarak, 5. yy'da yaşayan Cyrus piskoposu Theodoret ise onu "deli" olmakla itham etmektedir.[32]

Roma’da tutunamayan Marcion, sonuçta Roma’yı terk ederek Roma dışında kendi cemaatini oluşturma yoluna gitti. Başta yakın öğrencileri Apelles ve Lucan olmak üzere Marcion’un taraftarları hızla çoğaldı ve kısa zamanda Marcioncu kilise mensupları Roma da dahil olmak üzere birçok yerde yoğun şekilde görülmeye başlandı. Üçüncü yüzyıl başlarında bu kilise, Roma kilisesinin en önde gelen rakibi konumundaydı. Ayrıca Marcioncu hareketin ikinci yüzyılda da Hıristiyanlığın en önemli şekillerinden birisi olduğu yönünde birçok işaret vardır. Yukarıda değindiğimiz gibi gerek Justin Martyr’in ifadeleri, gerekse zamanın ünlü Hıristiyanlık eleştirmeni Celsus’un muhatap aldığı iki Hıristiyan gruptan birinin Marcionculuk olması bunu destekler mahiyettedir. İlerleyen dönemde Marcionculuk, batıda yok olmaya yüz tutarken doğuda bir müddet daha varlığını sürdürdü. Nitekim Marcionculuğun doğuda uzun müddet varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Örneğin Cyrus piskoposu Theodoret, mektuplarında beşinci yüzyılda yaşayan Marcionculardan bahsetmekte ve bunlardan binden fazlasını ihtida ettirdiğini rapor etmektedir.[33] Ayrıca yine beşinci yüzyılda yaşayan Ermeni piskopos Eznik'in de Marcionculara karşı bir reddiye kaleme aldığı bilinmektedir.[34]

İlerleyen süreçte Marcionculuğun hızla Maniheizm içinde yok olduğu tahmin edilmektedir. Zira tıpkı Marcion gibi Hıristiyan bir cemaat (Elkesailik) içinde yetişen, ancak düşüncelerinde Marcion'dan daha açık şekilde gnostik düalizmi ve asketik yaşam biçimini savunan Mani'nin, Marcioncular tarafından kendilerine yakın görülmüş olması güçlü bir ihtimaldir. Diğer taraftan bizzat Marcion'un kendisi tarafından geliştirilen kilise yapısının Mani tarafından adapte edilerek geliştirildiği de bilinmektedir.[35]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder