21 Aralık 2008 Pazar

Rahner ve Pinnock'un inklusivizmi

Kristosentrik Hıristiyan inklusivizminin şüphesiz ilk akla gelen önemli simalarından birisi Katolik ilahiyatçı K. Rahner'dir (1904-1984). II. Vatikan Konsili öncesi dile getirdiği, Hıristiyanlık dışı dinsel geleneklere yönelik kapsayıcı yaklaşımı ve öteki dinsel gelenek bağlıları için kullandığı "Anonim Hıristiyanlar" kavramıyla Rahner, her ne kadar kendisine yönelik birçok eleştiri olsa da Hıristiyan geleneğinde inklusivist bakış açısının yaygınlaşmasında haklı bir yere sahiptir.

28 Nisan 1961'de verdiği "Hıristiyanlık ve Hıristiyanlık dışı dinler" başlıklı seminerinde konuya ilişkin görüşlerini özetleyen Rahner, yaşanılan dönemin bir realitesi olan dinsel çoğulculuktan ve farklı inançlar taşıyan insanlar arasında gittikçe artan sosyal ilişkilerden hareket eder. Önceki dönemlerin kendisine dönük ve dışa kapalı anlayışının aksine kendi yaklaşımını "açık Katolisizm" diye adlandırır (Rahner, 1980: 52). Rahner, kurtuluş ve dinsel çoğulculuk ilişkisine yönelik görüşlerini 4 tez ile dile getirir. Onun birinci tezi, Hıristiyanlığın kendisini mutlak din olarak, bütün insanlar için geçerli olan ve kendisi yanında hiçbir diğer dine eşit hak tanımayan bir gelenek olarak gördüğünü vurgular. Bir başka ifadeyle ona göre Hıristiyanlık kurtuluşun yalnızca kendisiyle mümkün olduğu tek mutlak doğru dindir; bütün insanlığı kapsayıcı bir karakter taşımaktadır. Diğer taraftan Tanrının tüm insanlığın kurtuluşunu istediği de bir gerçektir, zira Tanrının insanlarla ilişkisi temelde tüm insanlar için aynıdır. Geçerli ve yasal din, Tanrının insanlara yönelik aktivitesinin ve kendisini insanlara açıklamakla kendi özgür iradesinin ifadesidir. Bu durumda Hıristiyanlık, yalnızca varoluşsal bir güç ve kurtuluş açısından itici bir unsur olarak bir başka dinin alanına girdiği durumlarda tüm insanlar için gerçek ve yasal din olarak görülebilir.

Rahner'e göre, her ne kadar Hıristiyanlık tarihsel olarak belirli bir dönemde başlasa da onun bir tarih öncesi söz konusudur. Nitekim, Hıristiyanlık sonrası olduğu gibi Hıristiyanlık öncesi de birçok dinsel hareket (Yahudiler ve Yahudi olmayanlar), dolayısıyla dinsel çoğulculuk mevcuttu ve bu dönemde de insanlığın kurtuluşuna yönelik Tanrının planı işlerlik halindeydi. Hıristiyanlık öncesiyle ilgili bu durumu, çağdaş Hıristiyanlık dışı dinsel gelenekler için de düşünebiliriz (Rahner, 1980: 56-57; Peterson, 1991: 228). Rahner, dünyanın geçirdiği tarihsel süreçte hem Hıristiyanların hem de Hıristiyan olmayanların (Rahner bunları "eski ve yeni paganlar" şeklinde niteler) bir ve aynı durumda yaşadıklarını ve diyalog içinde birbirleriyle yüz yüze olduklarını vurguladıktan sonra, bu gerçeğin, öteki dinlerin teolojik anlamı sorununun bir kez daha ve daha önemli şekilde altını çizdiğine dikkat çeker (Rahner, 1980: 60).

Bu bakış açısından hareketle Rahner, ikinci tezinde öteki dinsel geleneklerin hakikat ve kurtuluş açısından konumunu irdeler. Ona göre Tanrı, Mesih'in insanlığın kurtuluşu için yürüttüğü faaliyetlerinin sonuçlarını, İsa Mesih'i hiç duymamış ve onun Rabliğini hiç kabullenmemiş olanlar da dahil tüm insanlığa teşmil edebilir. Peterson (1991: 228), Rahner'in bu yaklaşımını, bir kasabadaki borçlu ancak borcunu ödeyemeyen fakirler ve bunlara yardım elini uzatan ancak fakirlerin kendisini şahsen tanımadıkları zengin bir kadın analojisiyle açıklamaya çalışır. Bu analojiye göre, zengin kadın ve fakirler birbirlerini tanımamaktadırlar; ama yardım yerine ulaşmış ve amaç gerçekleşmiştir. Bu bağlamda diğer dinler de Mesih nedeniyle bir armağan olarak insanlara verilen tanrısal rahmetten/inayetten kaynaklanan doğaüstü unsurlar taşırlar/taşıyabilirler. Rahner'e göre madem Tanrı herkesin kurtuluşunu istemektedir ve madem kurtuluş Mesih vasıtasıyladır, bu durumda yalnızca resmi Hıristiyan cemaatinin üyeleri olanların değil, bütün insanların ilahi, doğaüstü rahmetin/inayetin etkisi altında olduğunu kabullenmek gerekir. Zira resmi Hıristiyanlığın dışında yaşayan herkesin kötü ve helak olacak olanlar olduğunu düşünmek anlamsızdır; ayrıca İncillerden hareketle de böyle bir pesimist düşünceye ulaşmak mümkün değildir (Rahner, 1980: 63).

Bu nedenle, Rahner'e göre, Hıristiyanlık dışı bir din, bünyesinde taşıdığı bazı yanlışlıklar ve bozukluklar inkar edilmeksizin, yasal bir din olarak tanımlanabilir. Yasal terimiyle Rahner, kurtuluşu başarmada olumlu bir yöne sahip olmayı ve Tanrıyla doğru ilişkiyi kastetmektedir. Rahner'e göre farklı dinler, çok farklı ortamlarda ve farklı derecelerde yasal dinler olduklarını iddia edebilirler. Yasal din, kurumsal bir din anlamına gelmektedir. Bunun belirli bir dönemde insan tarafından kullanılışı, Tanrı ile doğru ilişkiyi kurmanın olumlu yolu olarak görülebilir (Rahner, 1980: 66).

Rahner, öteki dinsel gelenekleri "yasal din" statüsünde değerlendirmenin, bu dinlerde var olan her şeyin yasal ya da doğru olduğu anlamına gelmediğinin de altını çizmektedir. O, zaten böyle bir şey iddia etmenin saçmalık olacağını belirtmektedir. Ayrıca Rahner, Hıristiyanlık dışı bütün dinsel gelenekleri yasal din statüsüne sokma zorunluluğunun olmadığını da vurgulamaktadır (Rahner, 1980: 73). Bu yaklaşımından hareketle Rahner'in, yasal din statüsüne Yahudilik, İslam ve benzeri paganizme karşı olan monoteist dinlerle, Hinduizm ve Budizm gibi evrensel karakterli diğer dinsel gelenekleri söz konusu ettiği ve paganist/politeist yapıdaki klan/kabile dinlerini "yasal din" statüsü dışında tuttuğu söylenebilir.

Rahner'in üçüncü tezi, öteki dinsel geleneklerin bağlılarının Hıristiyanlıkla ilişkisi üzerinedir. Kilisenin misyon çabalarının konusu olan ve öteki gelenek içerisinde yer alan kişiler, bu geleneklerde faaliyette olan tanrısal rahmet/inayet aracılığıyla halihazırda kurtuluş ve doğru yol doğrultusunda bir mesafe almış, hatta kilisenin mesajından haberdar olmaksızın hakikat ve kurtuluşu bulmuş olabilirler. Rahner, böylesi kişileri "Anonim Hıristiyanlar" olarak niteler (Rahner, 1980: 75). Zira ona göre Mesih'in kurtuluş yolu dışında bir kurtuluş yoktur ve şayet bu kişiler, kendi gelenekleri içinde de kurtuluş yolunda mesafeler katedebiliyorlarsa, bu Tanrının rahmeti sayesindedir. Rahner, "madem kişi Hıristiyanlık olmaksızın da Anonim bir Hıristiyan olarak kurtulabilir, o halde Hıristiyanlığın vaazı gereksizdir" görüşünü de eleştirir. Zira ona göre kişinin önceki Anonim Hıristiyanlığı dönemi asıl Hıristiyanlığın gelişiminde yalnızca bir evreden ibarettir. Dolayısıyla ona göre Anonim Hıristiyanlık dönemi bir bakıma ilgili kişiye/kişilere Hıristiyan misyonunun ulaşması açısından bir ön hazırlık dönemi mahiyetindedir.

Rahner'in dördüncü tezi ise, öteki dinlerin görevinin bağlılarını Hıristiyan misyonuna hazırlamak olduğudur. Ona göre Mesih'in kurtarıcı fonksiyonu, inkarnasyon öncesi dönemde aktif olduğu gibi yaşanılan dönemde diğer dinsel gelenekler içinde de aktiftir. Dolayısıyla öteki dinlere bağlı olan kişiler, Hıristiyan misyonuna açıktan karşı çıktıklarında bile aslında onlar, Anonim Hıristiyanlar olarak kurtuluş açısından bağlı olmak durumunda oldukları şeye karşı çıkmaktadırlar. Zira Hıristiyanlık, tek kurtuluş yolu olan Mesih aracılığıyla kurtuluşun tam/mükemmel ifadesidir.

Rahner'in öteki dinsel geleneklere yönelik "yasal din" ve "Anonim Hıristiyan" kavramlarına dayalı olarak dört maddede topladığı bu bakış açısı, Batı entelijansiyasında oldukça tartışılmış; E. Hillman, H.R. Schlette ve G. Khodr gibi ilahiyatçılar Rahner'in görüşlerine paralel yaklaşımlar ileri sürmüşlerdir. Örneğin Khodr, Mesih'in öteki dinsel geleneklerde gizlice bulunduğu düşüncesiyle ilgili olarak şunu ifade eder:

Mesih her yerde gizlidir ... Dinlerle ilgili değerlendirme Mesih'le ilgili değerlendirmedir. İlahi rahmet/inayet bir Brahmini, bir Budisti ya da kutsal metinlerini okuyan bir Müslümanı ziyaret ettiğinde, ışık olarak alınan yalnızca Mesih'tir (akt. Race, 1983: 50).

Diğer taraftan Rahner'in yasal din ve Anonim Hıristiyan gibi değerlendirmeleri bazı bilim adamları tarafından da eleştirilmiştir. Örneğin Peterson (1991: 230), Rahner'in teorisine karşı, bir kişi kendi inancıyla/diniyle de kurtuluşa kavuşabiliyorsa, onun daha doğru olduğu ya da gerçeği tam olarak yansıttığı düşünülen inanca/dine girmesine ne gerek var, itirazını yükseltmiştir. Rahner'in inklusivist yaklaşımıyla kilisenin öteki geleneklere yaklaşımında önemli bir dönemeci oluşturduğuna dikkat çeken Hick (1973: 127-128), öte taraftan onu, diğer dinlere yönelik tüm iyi niyetine rağmen Kopernik devrimiyle yüzleşememekle suçlar. Bundan başka, Race'in ifadesiyle (1983: 50) bir zamanlar Rahner'in görüşünü doğrular tarzda bir düşünce içinde olan Küng ise (1987b: 236-237), Rahner'in Anonim Hıristiyan teorisinin son tahlilde Hıristiyanlığa dayalı bir üstünlük ifadesi olduğunu ve bunun gerçekte öteki din bağlılarına saygı ifade etmediğini vurgular. Ayrıca Küng, Rahner'in "Budistler gerçekte Anonim Hıristiyanlardır" önerisine karşı neden bunun yerine Hıristiyanların Anonim Budistler olduklarının kabul edilmediğini sorar (Okholm/Phillips, 1995: 15).

"Az ihtiyatlı inklusivizm" olarak adlandırdığı Rahner'in teorisini eleştiren Pinnock (1995: 98-99), Hıristiyan öğretisi ve misyonuna daha fazla ağırlık veren "Modal inklusivizm" adını verdiği bir yaklaşımı savunur. Pinnock'a göre, modal inklusivizm, Tanrının her zaman insanları doğru yola/kurtuluşa yöneltmek için dinleri kullandığını söylemez. Kilise dışında Tanrının rahmeti/inayeti ve Ruhun aktivitesi gerçekleşebilir ve bu bazı dinlerde de cereyan edebilir; ancak bütün dinlerin bu bağlamda düşünülmesi yanlıştır. Nitekim bazı olumsuz, yanlış ve batıl dinsel geleneklerin varlığı bir gerçektir. Bu durumda ona göre, her bir din bireysel olarak ele alınmalı ve incelenmelidir. Bu, fenomenolojik bir yaklaşım olarak da adlandırılabilir.

Pinnock'un inklusivizminin temel özellikleri arasında (i) kurtuluşun yalnızca Mesih aracılığıyla olduğunun, ancak kurtuluşa giden bir çok yol bulunduğunun/bulunabileceğinin kabullenilmesi, (ii) Hıristiyanlık dışı dinlere ilişkin fenomenolojik yaklaşımın esas alınması, (iii) ötekileri Mesih İnciline hazırlamada tanrısal Ruhun her zaman aktif olduğunun vurgulanması ve (iv) böylesi bir inklusivist anlayışın misyon için gerekli uygun ortamı oluşturacağı ve misyon için motivasyon sağlayacağının düşünülmesi sayılabilir. Pinnock'a göre, merhametli ve her yerde hazır-nazır olan Tanrı, yaratışın diğer bütün alanlarında olduğu gibi, insan kültürünün dinsel boyutunda da kurtarıcı olarak aktiftir. Dolayısıyla Tanrının kurtarıcı aktivitesini, yalnızca belirli bir zaman dilimine ya da yalnızca belirli bir insan topluluğuna hasretmek doğru değildir; zira bu Tanrının evrensel yaratıcılığı ve kurtarıcılığı ile ilahi sevginin sonsuzluğu ve rahmetin genişliğine/kapsayıcılığına aykırıdır. Dolayısıyla diğer inanç sistemleri bünyesinde yer alan kişileri Hıristiyan öğretisine hazırlamak için tanrısal Ruh her zaman o dinsel geleneklerde faaliyettedir. Ruhun öteki geleneklerdeki bu aktivitesi, bu gelenekler içerisindeki bazı kimselerin hakikat ve kurtuluş yoluna hazırlanmaları sürecini ortaya çıkarır. Bir başka ifadeyle Ruh, her yerde İsa Mesih öğretisine zemin hazırlamak amacıyla misyon öncesi işbaşındadır. Dolayısıyla diğer dinsel gelenekler içerisinde de Ruhun faaliyetleri doğrultusunda iyi yolda olan bazı "azizler" ya da "iyi/doğru kimseler" olabilir. Bu noktada Rahner'in "Anonim Hıristiyanlar" kavramı yerine Pinnock, böylesi kimseler için "Mesianik kurtuluşu bekleyen inananlar" ifadesini kullanmayı uygun görür (Pinnock, 1995: 119). Pinnock'un inklusivizminde tanrısal Ruhun aktivitesine yapılan vurgu da oldukça dikkat çekicidir. İnklusivizmi savunan diğer bazı Hıristiyan ilahiyatçılar, diğer dinsel geleneklerde aktif olan güç olarak "ilahi rahmet/inayet" kavramını vurgularken, onun modal inklusivizminde tanrısal Ruh, merkezi önem taşıyan bir unsur olarak ön plana çıkmaktadır.

Pinnock (1995: 141-142), savunduğu inklusivist bakış açısının, kutsal metne dayanan iki temel aksiyomu, özellik/belirlilik aksiyomuyla evrensellik aksiyomunu bağdaştırma ya da bir arada savunma imkanını verdiğini belirtir. Referansını kutsal kitaptan alan bu iki merkezi teolojik gerçekten belirlilik/özellik aksiyomu, Tanrının kendisini belirli bir şekilde açıklamasını ve inkarnasyon yoluyla insan ırkının tümü adına kurtuluş için faaliyette bulunmasını ifade eder. Evrensellik aksiyomu ise, Tanrının herkes gibi günahkarları da sevdiğini ve onları da kurtarmak istediğini belirtir. Pinnock'a göre, muhafazakar (dışlamacı/ekslusivist) toeloji evrenselliği yalanlama, liberalizm ise belirlilik/özellik aksiyomunu reddetme temayülündedir. Oysa inklusivist teori, kurtuluşta Mesih'i merkez alan görüşü ve öteki dinsel gelenek bağlıları arasında da tanrısal Ruhun aktif olduğu düşüncesiyle oldukça önemli olan bu her iki aksiyomu kabullenmektedir. Bu özelliğiyle de inklusivizm, ekslusivizm ile pluralizm arasındaki bir orta yol olma iddiasını taşımaktadır.

Pinnock, diğer teorilere karşı inklusivizmin cazibesinin şu noktalarda ortaya çıktığı görüşündedir: Kutsal metinlerin temasına daha uygun olması, kurtulma-helak olma ya da doğru-yanlış konularında toptancılığa karşı olması, Hıristiyanlık dışı dinler ve kişilerdeki kutsallığı/ilahiliği tanıma noktasında dürüstçe bir isteklilik göstermesi ve ortodoksinin daha uygun bir versiyonunu sunması.

Pinnock'a göre (1995: 98-99), modal inklusivizm öteki gelenekleri değerlendirmede ihtiyatlı bir yaklaşımdır ve bu bağlamda II. Vatikan Konsili'nin yaklaşımına da paralellik arz eder. Ona göre, Rahner'in ve daha liberal çizgideki diğer bazılarının inklusivist yaklaşımlarının aksine modal inklusivizm, öteki dinlerle ilgili toz pembe gözlük takmamakta; onları yüceltmemektedir. Ayrıca dinlerin bizzat kendilerinin kurtuluş araçları oldukları konusunda daha dikkatli/ihtiyatlı bir yaklaşımı esas almakta, dinlerden ziyade dinlerin bağlılarının düşünce ve davranışlarını dikkate almaktadır. Bütün bunlardan hareketle, Pinnock'un Modal inklusivizminin diğer inklusivist teorilere nazaran daha muhafazakar bir çizgide olduğu söylenebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder